KUTADGU BİLİG’DE DEVLET YÖNETİMİ Talat KAYALAR “Bu faydalı bir kitaptır ve hiçbir zararı yoktur, Fakat birçok Türkler bunun faydasını anlamazlar” (Kkb B-15: 75) KUTADGU BİLİG (ŞAHNAME-İ TÜRKİ) “Kişileri her iki dünyada kut’a (saadete) eriştirmeye yarayan bilgi” anlamına gelen Kutadgu Bilig , “Türk yazınının” elde bulunan en eski İslami eseridir. Gerek Türklük, gerek İslamlık bakımından, yazı sanatı ve ahlak bilgisi ile öğüt alanında büyük bir başyapıttır (Dilaçar, 1995: 71-148). Türk Hükümdarlarına ideal devlet ve idare sisteminin içeriğinden bahseden bu büyük eserin, bilinen üç nüshasından biri olan Fergana nüshasının mukaddimesinden anlaşıldığı üzere; daha önce İranlılarca “Şahname-i Türki“, Turanlılarca “Kutadgu Bilig” diye bilinmiştir. Togan (1981: 84)’ın Alberts’in[1] eserinden aktardığına göre, kendisi ‘Kutadgu Bilig’i Aristo Felsefesinin İbn-i Sina vasıtasıyla şarktaki bir tezahürü, şarka hayat bulmuş hali ve yansıması olarak anlatmıştır. Eserde ‘Türk Dörtlü Devlet Teşkilatının‘ müellifin zamanında yaşayan devlet idare sitemine göre devletçilik idealini temsil eden ve Kutadgu Bilig’in kahramanlarından Aytoldı’nın ağzından söylenen ve devlet hakkında verilen teferruatlar bulunmaktadır. Kutadgu Bilig , isminden de anlaşıldığı gibi (kut-ad-gu bil-i-g) insana her iki dünyada tam manasıyla kutlu olmak için gereken yolu göstermek amacıyla kaleme alınmış bir eserdir. Birbirleriyle çok sıkı bağlı olan birey, toplum ve devlet hayatının ideal bir şekilde düzenlenmesi için gereken anlayış, bilgi ve erdemlerin ne olduğu, bunların ne şekilde elde edileceği ve nasıl kullanılacağı üzerinde durmuş ve çeşitli nasihatler vermiştir. O birçoklarının ısrarla iddia ettiği gibi, iyi olmaları için mevki sahiplerine tatsız mecazlarla ahlak dersi veren kuru bir öğütçü değildir. Yusuf, eseriyle insan hayatının anlamını çözümleyen ve onun, toplumun dolayısıyla da devletin içindeki görevini saptayan bir hayat felsefesi sistemi kurmuştur (Arat, 2006: 30). Kutadgu Bilig , dört ana karakter arasında geçen diyaloglardan oluşmaktadır. Eserdeki bu dört ana karakterin her birinin belirli bir rolü vardır ve her biri belirli bir değeri temsil eder: -Küntogdi hükümdardır ve hukuku temsil eder, -Aytoldi vezirdir ve saadeti temsil eder, -Ögdülmiş de vezirdir ve aklı temsil eder, -Odgurmış ise asetiktir ve akıbeti temsil eder. Kutadgu Bilig ’in ilk kitap haline gelmesi 1800’lü yılların sonuna dayanır. Kutadgu Bilig 1890’da Radloff tarafından faksimile halinde neşredilir. Bir yıl sonra Radloff, bu defa hususi olarak döktürdüğü Uygur harfleriyle eseri tekrar neşreder. Bundan sonra Radloff, Kutadgu Bilig’in transkripsiyonunu ve tercümesini neşir işine girişir. Ülkemiz ise bu tarihten 57 yıl sonra, 1947 yılında ilk Kutadgu Bilig tercümesine kavuşmuştur. Reşit Rahmeti Arat’ın Kutadgu Bilig tercümesi üzerindeki on beş yıl süren ilk çalışması, 1947 yılında sonucunu vermiştir. Arat’ın bu çalışması, Kutadgu Bilig’in üç nüshasını da mukayeseye tabi tutan ilk ve en mükemmel neşirdir. Böylece, 878 yıl sonra Kutadgu Bilig, adeta yeniden yazılmıştır. (Ercilasun, 1984: 1, 5) Kutadgu Bilig Türkçe’ye Reşit Rahmeti Arat tarafından 1947 ve 1959 yıllarında iki parça halinde çevrilmiştir. Rahmeti Arat çeviriyi yaptığı yıllarda bu Kutadgu Bilig’in henüz “el sürülmemiş bir hazine” olduğunu söylemiştir. 1870 yılında Kutadgu Bilig’in Almanca çevirisini yapan H.Vambery ise Kutadgu Bilig’i “ilk defa olarak bize Türklerin içtimai ve idari durumlarına göz atmak imkânını veren eser” diye sunmuştur (Güler, 2005: 16). Türklerde devlet adamları, örgüt fikrine ve onu geliştirme çabalarına tarihimizin ilk devrelerinden itibaren sahip çıkmışlardır. Tarihi oluşumda “gelenek-severlik” ve “akılcılık” birbirini tamamlayan iki öğe olmuştur. Sosyal hayatta olduğu gibi, devlet hayatında da milletimizin kendine özgü karakteri, Kutadgu Bilig ’de görüldüğü şekliyle hiçbir zaman benliğinden silinmemiştir. Ancak bu karaktere Çin, İslam ve Batı kültürlerince bazı değişiklikler uygulanmıştır. Yabancı kültürün üstün ve pratikte değerli olan tarafları alınmış, yerli kültürle bütünleştirilmiştir. İslamiyet’ten evvelki devrede Türk-Çin ve İslami devrede Türk-Arap ve Osmanlının son dönemleri ve Cumhuriyet döneminde Avrupa kültürleri gibi (Taneri (2004; 119). Bu sebepledir ki Kutadgu Bilig bir devlet bilgisi, bir yönetim felsefesi eseridir ve Türk kültürünün günümüze değin gelmiş büyük bir mirasıdır. Kutadgu Bilig ’de eserin içerik ve öneminden bahseden beyitte; “Yine bil ki bu kitap herkese yarar, fakat memleket ve şehirleri idare için hükümdarlara daha çok faydalı olur.” (B-34: 77) denilerek eserin yöneticileri ilgilendiren yönünün ağır bastığı, devlet yönetimi konusunda ağırlıklı olduğuna vurgu yapılmıştır. Her ne kadar eser, devlet yöneticilerine nasihatten oluşuyor ise de bu nasihatler metadolojik bir eğitim kurgusu ile verilmiştir. Kutadgu Bilig’de her zaman ülkenin bütünlüğü ve devlet yönetiminin sağlıklı olması düşünülmüş bunun için çözümler önerilmiştir. Buna göre: “Memleketin direği, temeli, sağlamlığı, esası ve kökü iki şeye bağlıdır.” (D-2132: 425) “Bunlardan biri halkın hakkı olan kanun, diğeri de hizmette bulunanlara dağıtılan gümüştür.” (D-2133: 425) denilerek, adaletli ve refah bir yönetim sağlandığında devletin daha kolay yönetileceği, ülkenin uzun ömürlü, halkında mutlu olacağı belirtilmiştir. “Bütün kördüğümler bilgi ile çözülür; bilgi bil , anlayışlı ol, akıl ile yaşa.“ (Bilig birle yazlur kamuğ ters tügün; Bilig bil ukuş uk tirilgil ögün) (Kkb. D-3168: 573) Kutadgu Bilig’in temeli İslami olmakla birlikte, İslamiyet’ten önceki Türk töresi, sosyal hayât, ahlak ve devlet idaresi hakkındaki görüşlere yer vermesi onu eğitici bir eser haline getirmiştir. Sığrı ve Ercil (2007: 45)’in Kezer (1987: 223)’den aktardığına göre; Kutadgu Bilig ’de devlet yönetimi ile ilgili yapılan diyaloglarda; devlet- asker- servet dağılımı ve halkın refahına dayalı bütüncül bir dünya görüşünün hâkim olduğunu belirtilmektedir. Bunlar temelde birbirleriyle karşılıklı bağlantı içindedirler. Birinde yapılacak değişim, toplumun tüm katmanlarını etkileyebilir. Kutadgu Bilig’in devlet yönetimine yönelik görüşleri, toplum katmanları arasında denge gözeten adilane bir yapı arz etmektedir. Türk yönetim geleneğine göre; Türk hükümdarlarına, idare etme hakkı Tanrı tarafından verilen ilahi bir lütuf değil, yerine getirilmesi zorunlu bir görevdir. Bu sebeple Türk kağanı adeta göğün yeryüzündeki temsilcisi değil ama onun “nasb ettiği” görevlisidir. Görevi ile ilgili sorumluluğu kesindir. Nitekim görevini yerine getirebildiği sürece hükümdar kalması mümkündür. Aksi halde toplum, saygı ve itaati bırakıp aynı soydan bir başkasının etrafında toplanacaktır. Kutadgu Bilig ’de Vezir Ay-Toldı, Hükümdar Kün-Toğdı’ya yapmış olduğu vasiyetnamesinde, devlet yönetiminin incelikleri ile ilgili şöyle seslenmektedir: “Bütün iyilere hürmet göster, onları yükselt; kötülere yüz verme, kapına dahi yanaştırma.” (D-1455: 323) diyerek devlet yönetiminde kişilerin karakterlerine göre seçilmesi, değer verilmesi gerektiği ifade etmiştir. Öğdülmiş’de hükümdara devlet yönetiminde bulunacak kişilerin özelliklerini anlatırken “Anlayışlı, bilgili, akıllı ve hâkim kişi danışmak için faydalı olur; ona söz yok.” (D-2706: 509) demiş, “Bütün memleket işlerini düzenleyen hep yazıdır; zeki insan memleketin gelirini yazı ile zapteder.” (D-2707: 509) diyerek de devletin dili olan bürokrasinin önemine değinmiştir. “Yiğit adam ise eline kılıç alır ve onu kullanarak düşmanın boynunu vurur, onu ayak altına alır.(D-2708: 509) “Bu üçü nerede bir araya gelirse, insan orada dileğine kavuşur, bütün arzularına erişir.” (D-2709: 509) demiş ve yönetimde bilginin, bürokrasinin ve gücün devlet yönetimi için vazgeçilmez unsurlar olduğunu söylemiş ve şöyle devam edilmiştir: “Eğer memleket tutulursa kılıç ile tutulur; eğer memlekete hükmetmek gerekirse kalem ile edilir.” (D-2711: 509) diyerek eğitimin önemi vurgulanmıştır. Ayrıca; “İnsan bilgi ve akıl ile memleketi düzenler; bu üç şeyle insan dünyayı duru bir hale getirilir.” (D-2712: 509) “Bey memleket ve kanunları bilgiyle ele alır; bütün işleri akıl ile görür.” (D-2713: 509) diyerek Kutadgu Bilig’in, yönetimde bilgiye akla ve eğitime verdiği öneme vurgu yapılmıştır. Devlet yönetimi ile ilgili olarak, hâkimiyetin şartlarından, devletin bekasına kadar her konuda Kutadgu Bilig ’de fikir ve görüşlerin olduğu, eserin mukaddime kısmında belirtilmiştir. Yöneticilerin korunmasından, hakimiyetin gereklerine, devletin bekâsından her türlü tedbir, tehlike ve sonuçlarına kadar değinilmiştir. Kutadgu Bilig’in giriş kısmında: “Meliklerin korunmaları ve bunun için gereken şeyler ile hakimiyetin icap ve şartlarını; “ (B-36: 77) “Devletin harap olması veya beka bulmasının neden ileri geldiğini bu hakimiyetin nasıl devam ettiğini ve nasıl elden çıktığını ; “ (B-37: 77) “Bütün bunların tertibini bu kitapta açıklamış, her şeyi bir bir ayırmış ve belirtmiştir.” (B-39: 77) denilerek ülkenin elde tutulmasının tek başına kuvvete dayanmadığı, ehliyetli kişilerin anlayışlı ve uygun yöneticilerin bu işleri yapması gerektiğine vurgu yapılmıştır. “Memleketi kuvvetle elinde tutan kişi, işini ehliyetli kişilere gördürmüştür.” (B-40: 77) “Aydınlatıcı olarak nasıl ay bağışlandıysa, bu işler içinde anlayışlı ve uygun kişiler gereklidir.” (B-41: 77) denilerek yeryüzünde geceleri aydınlatması için ay, Tanrı tarafından insanlığa verildiği gibi insanları yönetecek kişilerinde yine Tanrı tarafından becerikli ve liyakatli kişiler içerisinden seçileceği ifade edilmiştir. Kutadgu Bilig ’de Hakim devlet anlayışı vardır. Hâkimiyet, bir devleti devlet yapan en önemli unsurlardan biridir. Tarih boyunca milletler birçok devletler kurmuşlardır. Her devlet kendi hâkimiyet anlayışını meydana getirmiştir. Dünyanın kadim milletlerinden olan Türkler, bozkır kültürü ile İslam kültürünü kendine has bir şekilde birleştirmek suretiyle yeni bir hâkimiyet anlayışı ortaya koymuşlardır. Bu anlayış içerisinde bulunan Türkler, etrafında bulunan milletlerin kültürlerinden ve devlet yapılarında da etkilenmişlerdir. İşte bu Türk İslam Kültürünü Kutadgu Bilig’de birleştiren Yusuf, İslâmiyet'in etkisiyle değişmekte olan Türk-Uygur toplumunun geleneksel ahlâki ve hukukî telâkkilerini tespit etmiş; yaşadığı çevrenin sosyal ahlâkını, devlet yönetimi hakkındaki esaslarını, hukuk anlayışlarını ve askerlik esaslarını unutulmaktan kurtarmış ve gelecek kuşaklara aktararak, elde edilmiş kültür hazinesinin yaşamasını sağlamıştır. (Altunöz; 2005: 3).Bu kültür hazinesi aynı zamanda devlet yöneticilerini; verdiği nasihatlerle eğitme yoluna giden nadide ve örnek bir eser kategorisine girmektedir. Şirazi (2007: 9), “Bir iklimde ahaliyi, padişahtan memnun görmezsen; o iklimde refah, saadet arama“, der. Ahalinin yani yönetilenlerin yöneticiden memnun olmaları çok önemlidir. Eğer yönetilenler yöneticilerden memnun değil iseler, o ülkede refah ve huzuru bulmak imkânsız olur. Bu mantık Kutadgu Bilig ’de de hakim olan mantıktır. Yusuf eserinde sık sık yönetilenlerin mutlu edilmesinden, halkın refah ve huzurunun bey tarafından sağlanmasından söz etmektedir. Kutadgu Bilig ’deki yöneten ve yönetilen ilişkileri karşılıklı hak esasına dayanır. Hakkın dağıtılmasında ise soyluluk zenginlik gibi toplumsal tabakalaşmaya dayalı unvanların bir önemi yoktur. Devleti, yönetimi, mutluluk ve ikbali[2] temsil eden Vezir Ögdülmiş, hükümdar tarafından Odgurmış’ı davete gönderildiğinde aralarında geçen söyleşide: “Nereye gidersen git, yalnız iyi ol; soya ve asalete bakma, kendinde iyilik ara.” (D-3507: 621) demiş ve insanlar arasında soya ve asalete bakmadan sadece insan olduğu için iyiliklerle doğru yolun aranması gerektiğini didaktik bir şekilde belirtmiştir. Anadolu’ya gelen Oğuz boyları, Türkistan’da yüzyıllar içinde geliştirdikleri hâkimiyet anlayışına göre, yerli halktan sadece itaat ve devlete sadakat istemişlerdir. Yerli halkı; ikinci sınıf halk, köle veya esir olarak tanımamışlardır. Onları, Allah’ın bir emaneti yani “Vediatullah” olarak kabul etmişler, adalet prensibi gereği kanunlar önünde eşit saymışlardır. Böylece devletin asli gayelerinden olan “İslam’ı tebliğ” vazifesi de bu yolla gerçekleştirilmiş olmaktadır. (Sığrı ve Ercil, 2007: 38) Bu mantık Kutadgu Bilig ’in bütününe hâkim olan mantıktır. Kutadgu Bilig ’de sınıf ayrımı ve egemen bir sınıf yoktur. Aklı ve bilgisi olan her kişi devlet yönetiminin en üst kademesine kadar yükselebilir. Bilginin ve çağın şartları olan savaş gücünün tartışmasız hakimiyeti vardır. Başarılı bir komutan yada akıllı bir vezir olmak için güç ve bilgi en büyük etkendir. Önemli olan; tembel ve miskin olmamak, akıllı ve çalışkan olmak, bilgili olmaktır. Yönetilenlerin, yönetenler üzerinde hakkının olduğunu kabul eden bir Karahanlı Türk toplumu ile Ortaçağ Avrupa’sında mavi kanunlarla yönetilen toplulukların aynı çağda yaşamış olduklarını bilmek bile hayret verici bir durumdur. Öğdülmiş hükümdara; “Kullar üzerinde beyin o kadar hakki var da, beyler üzerinde kulların hakki yok mudur?” (D-2953: 545) diye sorarak bu gerçeği eserinde vurgular. Doğan (2002a: 127, 128)’a göre: Yöneten-yönetilen arasındaki bu tür ilişki, Kutadgu Bilig ’in yazılmasından yaklaşık altı yüz yıl sonra Avrupa’da “toplum sözleşmesi” kuramı olarak ortaya çıkmıştır. Buna göre devletin varlığı, yöneten-yönetilen arasında yapıldığı varsayılan anlaşmada aranmalıdır. Doğan’ın Hobbes(1651) den aktardığına göre; doğal halde yasayan insanların birbirlerinin düşmanı olacağını, toplumsal düzen ve yasam güvenliği olamayacağını ve bu nedenle insanların bazı haklarından vazgeçerek devleti yarattıkları öne sürülmüştür. İste bu tür bir yaklaşımı, Hobbes’dan çok önceleri Yusuf Has Hacip’in dile getirdiği görülmektedir. Yusuf, Kutadgu Bilig ’de yönetenler ve yönetilenler ayrımı yaptıktan sonra yönetilenler içerisinde meslek sahibi olmayan yani çiftçi ve esnaf olmayan, avam diye nitelendirdiği kesimle kurulması gereken ilişkilerde tedbirli davranılması gerektiğini çünkü bu kesimin meslek sahibi kişilerden farklı ve cahil oldukları için devlet yöneticilerine bazı nasihatlerde bulunmuştur; Yusuf Has Hacip’in avamı diğerlerinden ayıran en önemli özelliğin töre bilmemeleri usul ve kaidelere uymamaları olduğunu belirtir; “Avam halk görgüsüz olur; ilişkilerinde de ne töre, ne de usul vardır.” (D-4321: 745) buna rağmen, yine çağının çok çok üstündeki bir hümanizmle avam diye nitelenen kesime iyi davranmak gerektiğini öğütler. “Fakat yine bunlarsız iş olmaz; onlara iyi davran fakat arkadaşlık etme.” (D-4322: 745) “Avamın, kara halkın doğası her zaman kapkaradır; iyice dikkat et kendini karaya bulaştırma.” (D-4323: 745) diyerek bir çok kez eğitimli ve görgülü olmanın öneminden bahsetmiş, ayrıca “Tecrübeye dayanan ve yerinden hiç şaşmayan insan, kara halkın doğası hakkında ne der dinle.” (D-4326: 745) “Kara halkın kaygısı hep karnı içindir; onun çalışıp didinmesi hep boğazı içindir.” (D-4327: 745) “Birçokları bu boğaz uğruna canlarını vermiştir; şimdide kara toprak altında pişmanlıkla ateş yerler.” (D-4328: 745) “Kara halkın karnı doyarsa ileri geri konuşmaya başlar iyice itaat altına alınmazsa kendisi hakim olmaya kalkışır.” (D-4329: 747) “Ey kardeş, onlarla ille de ilişki kur; onların yiyecek ve içeceklerini eksik etme.” (D-4330: 747) “Onlara karşı yumuşak dil kullan, ne isterlerse ver; dikkat et veren alır ve kârından yararlanır.” (D-4331: 747) Yusuf “Beyin emrini yerine getirmek raiyet için vaciptir; büyük küçük bunu duyan herkes bu emre riayet etmelidir.” (D-4999: 845) der ve yönetici Tanrı tarafından seçilen biri olduğu için ona itaat etmenin aynı zamanda dini bir görev olduğundan dolayı “Bu bey para ile satın alınmış köle bile olsa, onun hem kendisine hem de emrine riayet gösterilmeli.” (D-5000: 845) der ve itaati önerir. Sabır ve sükunet bey için bir ziynettir; Bunlar beyliğin başta gelen vazifeleridir. (Örüglük, amulluk bolur begke körk Bu beglik işirige bu ol bağu örk. B153-1988) KUTADGU BİLİG’İN TÜRK DEVLET YÖNETİM GELENEĞİNE ETKİLERİ Kutadgu Bilig gibi Siyasetnâme türünde ortaya konan eserlerde devlet anlayışı, hukukî idealizmin ötesinde objektif tarihi gelenek ve tecrübeler birikimine dayanan bir müessese olarak sunulmuştur (Menekşe, 2005: 2). Kutadgu Bilig ise bütün bu tarihi gelenek ve tecrübeleri devlet yöneticilerine aktarma gayreti güden bu kültür ve geleneklerin yazılı hale getirilmiş bir toplamı, yöneticileri nasihat yoluyla eğiten didaktik bir eserdir. Olaylar tarihin tek kurucusu değildirler. Tarihi bir inceleme bir ölçüde nedenlerin incelenmesidir. Bu sebeple uygarlığın global bir nitelik kazanmaya başladığı dönem; MS 500 ile MS 1500’lere kadar olan dönemi kapsar ki bu dönem steplerin üstünlüğünü de kapsayan Asya bozkırlarındaki Türklerin başat güç haline gelişlerinin dönemidir (Sander, 1995: 16-21). Türk devlet yönetiminde de Kutadgu Bilig bir neden değil bir sonuçtur. Bu dönem Türk devletlerinin Ortaasya’dan Anadolu’ya, Avrupa’dan Arap yarımadasına kadar askeri bir medeniyet olarak, ülkeler alıp devletler kurdukları bir dönemdir. Kutadgu Bilig’de işte bu dönemde kaleme alınmıştır. Bu nedenle Kutadgu Bilig’i tek başına büyük bir medeniyeti şekillendiren eser olarak tanımlamak belki Kutadgu Bilig’i yüceltecek bir iddiadır ama büyük Türk devlet geleneğini ise dar bir çerçeveye sığdırmaya çalışmaktan başka bir şey olmayacaktır. Bu nedenle Kutadgu Bilig’in tek başına Türk devlet yönetiminde okyanusu besleyen büyük bir nehir olarak görmek daha doğru bir tespit olsa gerektir. Kutadgu Bilig, Türk tarihinde yönetim uygulamaları ile ilgili en önemli eserlerden biri olup, yüzyıllar boyunca süren ve belli bir birikimi olan Türk yönetim kültürünü ve böylesine köklü bir devlet teşkilatını şekillendirmek için nasihatler veren bir eserdir. Bu mirası bünyesinde barındıran ve yönetimin adeta tüm yönlerini kapsayan diğer bir eser ise Şeyh Edebali’nin Osman Beye öğüdüdür ve Kutadgu Bilig’in 13.Yüzyıldaki örneği gibidir. Yönetim alanında liderlik, isteklendirme, iletişim, empati gibi bir çok unsurunu da içinde barındıran bir eser olarak hala tüm canlılığını korumaktadır. Bu ve bunun gibi farklı siyasetname eserlerinin kaynağının Kutadgu Bilig geleneğinden gelmiş olduğu ise aşikârdır. Şeyh Edebali’nin Osman Beye öğüdünde; Osmanlı Sultanının kendisine bağlı olanları, yani halkı “hoş dutmak”, onlara adaletli davranmak zorunluluğu bulunmaktadır. Bu nasihat Kutadgu Bilig’de, Siyasetnamelerde, Mevlana’da ve diğer bilge kişilerde hep tekrarlanan hükümdar-tebaa ilişkisinin nasıl olması gerektiğine işaret etmektedir. Bu da Kutadgu Bilig’in Türk devlet yönetimi sürecindeki kaynak havuz olma özelliğinin bir sonucudur. (Sığrı ve Ercil, 2007; s,46,48) Buradan da görüleceği üzere Kutadgu Bilig, kendisinden yüzyıllarca sonra yazılmış eserlerde bile etkilerini göstermekte, Selçuklulardan beyliklere; beyliklerden Osmanlı imparatorluğuna kadar, aynı yönetim kültürünün devam ettiği, tarihsel süreç içerisinde etkileri ile gözlemlenebilmektedir. Yusuf, Kutadgu Bilig’in son kısmında Kutadgu Bilig’e ithafen: “Bu faydalı bir kitaptır ve hiçbir zararı yoktur, fakat birçok Türkler bunun faydasını anlamazlar” (B-15: 75) diyerek, belkide Kutadgu Bilig’in yüzyıllarca kayıp bir hazine olmasını ve keşfedilme sürecindeki Kutadgu Bilig’e yabancı kalmamızı, daha o günlerde gördüğünü beyitlerinde bize aktarmıştır. Türk yönetim tarihinin, gelenek ve kültürünün akıcı bir dille ifadesi olan Kutadgu Bilig’in, gün yüzüne çıkarılma sürecinde tamamen yabancıların ön planda olması ve bizim Kutadgu Bilig’in orijinallerinin fotokopisine bile, yüzyıla yakın bir süre sonra ulaşmış olmamız durumu anlatmaya kâfi olacaktır.[3] Kutadgu Bilig’de, devlet yöneticilerinde aranan kişilik özelliklerinin günümüz yönetim sistemi ve özellikle siyaseti için lider ve yöneticilerde aranması çok büyük bir gereklilik olmuştur. Yöneticilerimizde aranan iyi hitabet ve etkileme sanatı diğer olumlu özellikleri geri plana itmiş, doğruluk, dürüstlük ve erdem gibi özellikler sadece siyasi kimliği olan kişilerin ölümünden veya siyaseti bırakmasından sonra hatırlanır olmuştur. Siyaset için her şeyin mubah görüldüğü günümüz şartlarında, aradan bin yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, bırakın tazeliğini kaybetmeyi, günümüz siyasi etiğinin onun yanında kendini eskimiş hissettiği, Kutadgu Bilig’e nasılda muhtaç olduğu, eseri bir kez okuyan herkese çok açık bir biçimde görünecektir. Kültür Bakanlığı tarafından yapılan Kutadgu Bilig’in 1993 Tercümesinin sunuş kısmında, bu kıymetli eserin bütün Türk dünyasının ortak eserlerinden biri olduğu ve düşünce tarihi, siyaset bilimi açısından bütün insanlığın ortak mirası içerisinde bulunduğuna değinilmiştir (Kkb., 1993: 5). Bu mirası hakkiyle değerlendirip, kıymetinin farkına vararak, içindeki nasihatlere tüm yönetici ve siyasetçilerimizin vakıf olmasını sağlamak ancak Kutadgu Bilig’i hak ettiği manasıyla tanıyıp onu bir başucu kitabı haline getirmekle olacaktır. Sonuç olarak İnalcık (2007; 259-271)’ın da belirttiği gibi; Kutadgu Bilig’deki en önemli nokta, hakimiyetin törü’den (kanun ve nizam) ayrılmaması, hatta hakimiyetin bizzat törü ve kut’dan ibaret olduğu görüşüdür ki bu eski İran devlet yönetim geleneğinde görülmeyen Türk yönetim kültürüne has bir durumdur. Türk devlet ananesinde törü, ilahi menşeli hâkimiyetten (kut) ayrılmaz. Bir kağan, hususiyle devlet kurucu Türk kağanı mutlaka bir törü koymalıdır. Orhon abidelerine göre, Kök Türk devletinin kurucusu Bumin Kağan tahta oturunca ”Türk milletinin ülkesini, törüsünü tanzim etmiş” ondan sonra dört tarafa hâkimiyetini yaymış ve imparatorluğu kurmuştur. Buradan da anlaşılacağı üzere Kutadgu Bilig bir hukuk devleti öngörmektedir. Burada Kutadgu Bilig, olmayan bir devlet yönetim kültüründen bahsetmez, bilakis var olan bir kültürün unutulmuş unutulmaya yüz tutmuş temel taşlarını yeniden gün yüzüne çıkarmıştır. O sadece var olan yönetim gelenek ve kültürünü diyalogları ile yazılı hale getirerek, kendinden sonra gelecek olan Türk devletlerine bir miras olarak bırakmış, aynı zamanda da bütün Ortadoğu ve Asya medeniyetlerine de bir kaynak sunmuş olduğu kendisine yani Kutadgu Bilig’e verilen farklı dilerdeki isimlerden anlaşılmaktadır. Versan (1977)’dan aktaran Güler (2005; 16)’e göre ise Kutadgu Bilig; egemenliğin kullanılması konusunda zamanının şartlarına göre orijinal fikirler ileri süren ve iyi bir yönetimin temelleri olarak bir takım esaslar ortaya koyan, bir siyaset felsefesi veya bir kamu yönetimi kitabı olarak nitelendirilmektedir. Kutadgu Bilig’de ortaya konulan en önemli esaslardan birinin, yürütmenin fiilen vezirlere bırakılması, hükümdarın kanunların uygulanmasına ve adaletin yerine getirilmesine nezaret etmekle yetinmesi olduğunu belirtmektedir. Ona göre bu, bir devlet ve hükümet ayırımı olduğu kadar, bir bakıma da Locke ve Montesquieu’dan yüzyıllarca önce yapılmış bir tür kuvvetler ayrılığıdır. Bu sebeplerle: Kutadgu Bilig’i günümüz çağdaş demokrasisinin, kuvvetler ayrılığı ilkesinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin ilham kaynağı olarak, fikir babası olarak görmek çok yerinde bir girişim olacaktır. Kutadgu Bilig’in çağdaş dünyaya kazandırılmasından, yüzyıl sonra, ülkemize gelmiş olması ne kadar büyük bir eksiklikse, bugün Kutadgu Bilig’i hak ettiği yere koymamak ve onun engin görüşlerini gün yüzüne çıkarmamak, bizim için, bir o kadar büyük bir eksikliktir. Her türlü yönetme faaliyetinin bilgi ve akıl üzerinden yürütülmesini öngören Kutadgu Bilig, çağdaş yönetim anlayışının yaklaşık 1000 yıl önceki fikir babasıdır. Öyle ki Yusuf’un Kutadgu Bilig’i; en az Machiavelli’nin Hükümdar’ı kadar ilgiye ve incelenmeye layıktır. Kutadgu Bilig bu konuda çalışan birçok araştırmacının da belirttiği gibi hala el sürülmemiş bir hazinedir. Bu hazinenin Türk devlet yönetimi ve siyaset mekanizmasının kullanımına sunulması ve toplumun her kesiminin faydalanmasının sağlanması için, Kutadgu Bilig üzerine daha derinlemesine bilimsel temelli çalışmalar yapılmalı, modern yönetim dilinde yorumlanarak, üniversitelerin yönetimle ilgili bölümlerinde bir ders olarak okutulmalıdır. Kutadgu Bilig’in Karahanlılar Devletinin Türk yönetim kültürü açısından en az Osmanlılar kadar önemli bir kültür ve birikime sahip olduğunu hatta, Osmanlı yönetim kültürünün, Selçuklular vasıtasıyla Karahanlılar’dan büyük miraslar devraldığı, bu yönetim kültürünün oluşup olgunlaşmasında Kutadgu Bilig’in büyük katkılarının olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bunun en önemli delili Osmanlı Devletinin fikir babası olan Edebâli’nin Osman Bey’e nasihatinin Kutadgu Bilig çizgi ve anlayışında söylenmiş, dile getirilmiş olmasıdır. Kutadgu Bilig; dünya üzerinde kurulmuş en köklü medeniyetlerinden olan Karahanlı, Selçuklu ve Osmanlı devlet kültürlerinin oluşmasında Nizamül-Mülk’ün Siyasetname’sinden, Mevlana’nın Mesnevi’sine ve de Edebali’nin öğütlerine kadar, devletlere yön vermiş birçok temel esere fikir babalığı yapmıştır. Bu sebeple Türk devlet yönetim anlayışında, Kutadgu Bilig’in yadsınamaz bir etkisi ve önemi bulunmaktadır. Akıllı Anlar ve bilgili bilir. Hiç şüphesiz insan ölür ve bu dünya kalır.. (Ukuşluğ ukar ol biliglig bilir, Ölür öz bu dünya siziksiz kalur. Kkb., A182-6430) Bu Çalışma Talat KAYALAR’a Ait Kütahya Dumlupınar Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsünde Tamamlanan BİR SİYASETNAME OLARAK KUTADGU BİLİG’İN TÜRK DEVLET YÖNETİMİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ İsimli Yüksek Lisans Tezinden Derlenmiştir. Özet Kaynakça DİLAÇAR, Agop, (1995), Kutadgu Bilig İncelemesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara TOGAN, Zeki Velidi, (1981), Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul ANAT, H.Yakup, ve ALMAZ, Ahmet, (2003), Karahanlılar Tarihi, Oku Yayınları, İstanbul ERCİLASUN Ahmet B., (1984), Kutadgu Bilig Grameri, Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Yayınları, Ankara TANERİ, Aydın,(2004), Türk Devlet Geleneği, Dün-Bugün, MEB Yayınları, Ankara GÜLER, Birgül ve KESKİN, Nuray, (2005), Devlet Reformunu Tarihten Çalışmak, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Tartışma Metinleri, No:88 Ankara ALTUNÖZ, Yavuz, (2005), Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i ve Nizamü’l-Mülk’ün Siyasetnamesi Işığında Türk Hakimiyet Anlayışı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ KAFESOĞLU, İbrahim, Ahmet ARDEL, ve Akdes N. KURAT (1992), Türk Dünyası El Kitabı, Coğrafya, Tarih, Cilt I, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara SIĞRI, Ünal ve ERCİL, Yavuz, (2007), Türklerde Yönetim Gelenekleri ve Türk Yönetim Tarihi, IQ Kültür Sanat Yayınları, İstanbul HAS HACİP, Yusuf, (1993), Kutadgu Bilig, Kahire Nüshası, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara HAS HACİP, Yusuf, (1994), Kutadgu Bilig II, Arat, Reşit Rahmeti, (Çev.), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara HAS HACİP, Yusuf, (2006), Kutadgu Bilig, Arat, Reşit Rahmeti, (Çev.), Kabalcı Yayınevi, İstanbul [1]Bkz. Otto Alberts Die Aristotlische, Philosophie in der Türkischen, Literatur Des ,XI. Jh Halle , 1900: 27; (Barthold’un sözleri Konferanslarından, 12 Vorlesungen s.135) [2] Bkz. Kkb.: 1155, İkbal :Baht, talih, saadet. [3] Kutadgu Bilig’i, Viyana nüshasından yararlanarak yazdığı bir makale ile bilim dünyasına ilk tanıtan bilim adamı; (1825) Amedee Jaubert’dir. Eser üzerinde daha sonra Vambery, Radloff ve daha bir çok Türkoloji bilgini çalışmıştır. (H.Wamberly 1870; W.Radloff 1910 ve Arat, 1947’den aktaran Kudret: 1995)
KUTADGU BİLİG’DE DEVLET YÖNETİMİ
Talat KAYALAR
“Bu faydalı bir kitaptır ve hiçbir zararı yoktur,
Fakat birçok Türkler bunun faydasını anlamazlar” (Kkb B-15: 75)
KUTADGU BİLİG (ŞAHNAME-İ TÜRKİ)
“Kişileri her iki dünyada kut’a (saadete) eriştirmeye yarayan bilgi” anlamına gelen Kutadgu Bilig , “Türk yazınının” elde bulunan en eski İslami eseridir. Gerek Türklük, gerek İslamlık bakımından, yazı sanatı ve ahlak bilgisi ile öğüt alanında büyük bir başyapıttır (Dilaçar, 1995: 71-148). Türk Hükümdarlarına ideal devlet ve idare sisteminin içeriğinden bahseden bu büyük eserin, bilinen üç nüshasından biri olan Fergana nüshasının mukaddimesinden anlaşıldığı üzere; daha önce İranlılarca “Şahname-i Türki“, Turanlılarca “Kutadgu Bilig” diye bilinmiştir. Togan (1981: 84)’ın Alberts’in[1] eserinden aktardığına göre, kendisi ‘Kutadgu Bilig’i Aristo Felsefesinin İbn-i Sina vasıtasıyla şarktaki bir tezahürü, şarka hayat bulmuş hali ve yansıması olarak anlatmıştır. Eserde ‘Türk Dörtlü Devlet Teşkilatının‘ müellifin zamanında yaşayan devlet idare sitemine göre devletçilik idealini temsil eden ve Kutadgu Bilig’in kahramanlarından Aytoldı’nın ağzından söylenen ve devlet hakkında verilen teferruatlar bulunmaktadır.
Kutadgu Bilig , isminden de anlaşıldığı gibi (kut-ad-gu bil-i-g) insana her iki dünyada tam manasıyla kutlu olmak için gereken yolu göstermek amacıyla kaleme alınmış bir eserdir. Birbirleriyle çok sıkı bağlı olan birey, toplum ve devlet hayatının ideal bir şekilde düzenlenmesi için gereken anlayış, bilgi ve erdemlerin ne olduğu, bunların ne şekilde elde edileceği ve nasıl kullanılacağı üzerinde durmuş ve çeşitli nasihatler vermiştir. O birçoklarının ısrarla iddia ettiği gibi, iyi olmaları için mevki sahiplerine tatsız mecazlarla ahlak dersi veren kuru bir öğütçü değildir. Yusuf, eseriyle insan hayatının anlamını çözümleyen ve onun, toplumun dolayısıyla da devletin içindeki görevini saptayan bir hayat felsefesi sistemi kurmuştur (Arat, 2006: 30).
Kutadgu Bilig , dört ana karakter arasında geçen diyaloglardan oluşmaktadır. Eserdeki bu dört ana karakterin her birinin belirli bir rolü vardır ve her biri belirli bir değeri temsil eder:
-Küntogdi hükümdardır ve hukuku temsil eder, -Aytoldi vezirdir ve saadeti temsil eder,
-Ögdülmiş de vezirdir ve aklı temsil eder, -Odgurmış ise asetiktir ve akıbeti temsil eder.
Kutadgu Bilig ’in ilk kitap haline gelmesi 1800’lü yılların sonuna dayanır. Kutadgu Bilig 1890’da Radloff tarafından faksimile halinde neşredilir. Bir yıl sonra Radloff, bu defa hususi olarak döktürdüğü Uygur harfleriyle eseri tekrar neşreder. Bundan sonra Radloff, Kutadgu Bilig’in transkripsiyonunu ve tercümesini neşir işine girişir. Ülkemiz ise bu tarihten 57 yıl sonra, 1947 yılında ilk Kutadgu Bilig tercümesine kavuşmuştur. Reşit Rahmeti Arat’ın Kutadgu Bilig tercümesi üzerindeki on beş yıl süren ilk çalışması, 1947 yılında sonucunu vermiştir. Arat’ın bu çalışması, Kutadgu Bilig’in üç nüshasını da mukayeseye tabi tutan ilk ve en mükemmel neşirdir. Böylece, 878 yıl sonra Kutadgu Bilig, adeta yeniden yazılmıştır. (Ercilasun, 1984: 1, 5) Kutadgu Bilig Türkçe’ye Reşit Rahmeti Arat tarafından 1947 ve 1959 yıllarında iki parça halinde çevrilmiştir. Rahmeti Arat çeviriyi yaptığı yıllarda bu Kutadgu Bilig’in henüz “el sürülmemiş bir hazine” olduğunu söylemiştir. 1870 yılında Kutadgu Bilig’in Almanca çevirisini yapan H.Vambery ise Kutadgu Bilig’i “ilk defa olarak bize Türklerin içtimai ve idari durumlarına göz atmak imkânını veren eser” diye sunmuştur (Güler, 2005: 16).
Türklerde devlet adamları, örgüt fikrine ve onu geliştirme çabalarına tarihimizin ilk devrelerinden itibaren sahip çıkmışlardır. Tarihi oluşumda “gelenek-severlik” ve “akılcılık” birbirini tamamlayan iki öğe olmuştur. Sosyal hayatta olduğu gibi, devlet hayatında da milletimizin kendine özgü karakteri, Kutadgu Bilig ’de görüldüğü şekliyle hiçbir zaman benliğinden silinmemiştir. Ancak bu karaktere Çin, İslam ve Batı kültürlerince bazı değişiklikler uygulanmıştır. Yabancı kültürün üstün ve pratikte değerli olan tarafları alınmış, yerli kültürle bütünleştirilmiştir. İslamiyet’ten evvelki devrede Türk-Çin ve İslami devrede Türk-Arap ve Osmanlının son dönemleri ve Cumhuriyet döneminde Avrupa kültürleri gibi (Taneri (2004; 119). Bu sebepledir ki Kutadgu Bilig bir devlet bilgisi, bir yönetim felsefesi eseridir ve Türk kültürünün günümüze değin gelmiş büyük bir mirasıdır.
Kutadgu Bilig ’de eserin içerik ve öneminden bahseden beyitte; “Yine bil ki bu kitap herkese yarar, fakat memleket ve şehirleri idare için hükümdarlara daha çok faydalı olur.” (B-34: 77) denilerek eserin yöneticileri ilgilendiren yönünün ağır bastığı, devlet yönetimi konusunda ağırlıklı olduğuna vurgu yapılmıştır. Her ne kadar eser, devlet yöneticilerine nasihatten oluşuyor ise de bu nasihatler metadolojik bir eğitim kurgusu ile verilmiştir. Kutadgu Bilig’de her zaman ülkenin bütünlüğü ve devlet yönetiminin sağlıklı olması düşünülmüş bunun için çözümler önerilmiştir. Buna göre: “Memleketin direği, temeli, sağlamlığı, esası ve kökü iki şeye bağlıdır.” (D-2132: 425) “Bunlardan biri halkın hakkı olan kanun, diğeri de hizmette bulunanlara dağıtılan gümüştür.” (D-2133: 425) denilerek, adaletli ve refah bir yönetim sağlandığında devletin daha kolay yönetileceği, ülkenin uzun ömürlü, halkında mutlu olacağı belirtilmiştir.
“Bütün kördüğümler bilgi ile çözülür; bilgi bil , anlayışlı ol, akıl ile yaşa.“
(Bilig birle yazlur kamuğ ters tügün; Bilig bil ukuş uk tirilgil ögün)
(Kkb. D-3168: 573)
Kutadgu Bilig’in temeli İslami olmakla birlikte, İslamiyet’ten önceki Türk töresi, sosyal hayât, ahlak ve devlet idaresi hakkındaki görüşlere yer vermesi onu eğitici bir eser haline getirmiştir. Sığrı ve Ercil (2007: 45)’in Kezer (1987: 223)’den aktardığına göre; Kutadgu Bilig ’de devlet yönetimi ile ilgili yapılan diyaloglarda; devlet- asker- servet dağılımı ve halkın refahına dayalı bütüncül bir dünya görüşünün hâkim olduğunu belirtilmektedir. Bunlar temelde birbirleriyle karşılıklı bağlantı içindedirler. Birinde yapılacak değişim, toplumun tüm katmanlarını etkileyebilir. Kutadgu Bilig’in devlet yönetimine yönelik görüşleri, toplum katmanları arasında denge gözeten adilane bir yapı arz etmektedir. Türk yönetim geleneğine göre; Türk hükümdarlarına, idare etme hakkı Tanrı tarafından verilen ilahi bir lütuf değil, yerine getirilmesi zorunlu bir görevdir. Bu sebeple Türk kağanı adeta göğün yeryüzündeki temsilcisi değil ama onun “nasb ettiği” görevlisidir. Görevi ile ilgili sorumluluğu kesindir. Nitekim görevini yerine getirebildiği sürece hükümdar kalması mümkündür. Aksi halde toplum, saygı ve itaati bırakıp aynı soydan bir başkasının etrafında toplanacaktır.
Kutadgu Bilig ’de Vezir Ay-Toldı, Hükümdar Kün-Toğdı’ya yapmış olduğu vasiyetnamesinde, devlet yönetiminin incelikleri ile ilgili şöyle seslenmektedir: “Bütün iyilere hürmet göster, onları yükselt; kötülere yüz verme, kapına dahi yanaştırma.” (D-1455: 323) diyerek devlet yönetiminde kişilerin karakterlerine göre seçilmesi, değer verilmesi gerektiği ifade etmiştir. Öğdülmiş’de hükümdara devlet yönetiminde bulunacak kişilerin özelliklerini anlatırken “Anlayışlı, bilgili, akıllı ve hâkim kişi danışmak için faydalı olur; ona söz yok.” (D-2706: 509) demiş, “Bütün memleket işlerini düzenleyen hep yazıdır; zeki insan memleketin gelirini yazı ile zapteder.” (D-2707: 509) diyerek de devletin dili olan bürokrasinin önemine değinmiştir. “Yiğit adam ise eline kılıç alır ve onu kullanarak düşmanın boynunu vurur, onu ayak altına alır.(D-2708: 509) “Bu üçü nerede bir araya gelirse, insan orada dileğine kavuşur, bütün arzularına erişir.” (D-2709: 509) demiş ve yönetimde bilginin, bürokrasinin ve gücün devlet yönetimi için vazgeçilmez unsurlar olduğunu söylemiş ve şöyle devam edilmiştir: “Eğer memleket tutulursa kılıç ile tutulur; eğer memlekete hükmetmek gerekirse kalem ile edilir.” (D-2711: 509) diyerek eğitimin önemi vurgulanmıştır. Ayrıca; “İnsan bilgi ve akıl ile memleketi düzenler; bu üç şeyle insan dünyayı duru bir hale getirilir.” (D-2712: 509) “Bey memleket ve kanunları bilgiyle ele alır; bütün işleri akıl ile görür.” (D-2713: 509) diyerek Kutadgu Bilig’in, yönetimde bilgiye akla ve eğitime verdiği öneme vurgu yapılmıştır.
Devlet yönetimi ile ilgili olarak, hâkimiyetin şartlarından, devletin bekasına kadar her konuda Kutadgu Bilig ’de fikir ve görüşlerin olduğu, eserin mukaddime kısmında belirtilmiştir. Yöneticilerin korunmasından, hakimiyetin gereklerine, devletin bekâsından her türlü tedbir, tehlike ve sonuçlarına kadar değinilmiştir. Kutadgu Bilig’in giriş kısmında: “Meliklerin korunmaları ve bunun için gereken şeyler ile hakimiyetin icap ve şartlarını; “ (B-36: 77) “Devletin harap olması veya beka bulmasının neden ileri geldiğini bu hakimiyetin nasıl devam ettiğini ve nasıl elden çıktığını ; “ (B-37: 77) “Bütün bunların tertibini bu kitapta açıklamış, her şeyi bir bir ayırmış ve belirtmiştir.” (B-39: 77) denilerek ülkenin elde tutulmasının tek başına kuvvete dayanmadığı, ehliyetli kişilerin anlayışlı ve uygun yöneticilerin bu işleri yapması gerektiğine vurgu yapılmıştır. “Memleketi kuvvetle elinde tutan kişi, işini ehliyetli kişilere gördürmüştür.” (B-40: 77) “Aydınlatıcı olarak nasıl ay bağışlandıysa, bu işler içinde anlayışlı ve uygun kişiler gereklidir.” (B-41: 77) denilerek yeryüzünde geceleri aydınlatması için ay, Tanrı tarafından insanlığa verildiği gibi insanları yönetecek kişilerinde yine Tanrı tarafından becerikli ve liyakatli kişiler içerisinden seçileceği ifade edilmiştir.
Kutadgu Bilig ’de Hakim devlet anlayışı vardır. Hâkimiyet, bir devleti devlet yapan en önemli unsurlardan biridir. Tarih boyunca milletler birçok devletler kurmuşlardır. Her devlet kendi hâkimiyet anlayışını meydana getirmiştir. Dünyanın kadim milletlerinden olan Türkler, bozkır kültürü ile İslam kültürünü kendine has bir şekilde birleştirmek suretiyle yeni bir hâkimiyet anlayışı ortaya koymuşlardır. Bu anlayış içerisinde bulunan Türkler, etrafında bulunan milletlerin kültürlerinden ve devlet yapılarında da etkilenmişlerdir. İşte bu Türk İslam Kültürünü Kutadgu Bilig’de birleştiren Yusuf, İslâmiyet'in etkisiyle değişmekte olan Türk-Uygur toplumunun geleneksel ahlâki ve hukukî telâkkilerini tespit etmiş; yaşadığı çevrenin sosyal ahlâkını, devlet yönetimi hakkındaki esaslarını, hukuk anlayışlarını ve askerlik esaslarını unutulmaktan kurtarmış ve gelecek kuşaklara aktararak, elde edilmiş kültür hazinesinin yaşamasını sağlamıştır. (Altunöz; 2005: 3).Bu kültür hazinesi aynı zamanda devlet yöneticilerini; verdiği nasihatlerle eğitme yoluna giden nadide ve örnek bir eser kategorisine girmektedir.
Şirazi (2007: 9), “Bir iklimde ahaliyi, padişahtan memnun görmezsen; o iklimde refah, saadet arama“, der. Ahalinin yani yönetilenlerin yöneticiden memnun olmaları çok önemlidir. Eğer yönetilenler yöneticilerden memnun değil iseler, o ülkede refah ve huzuru bulmak imkânsız olur. Bu mantık Kutadgu Bilig ’de de hakim olan mantıktır. Yusuf eserinde sık sık yönetilenlerin mutlu edilmesinden, halkın refah ve huzurunun bey tarafından sağlanmasından söz etmektedir.
Kutadgu Bilig ’deki yöneten ve yönetilen ilişkileri karşılıklı hak esasına dayanır. Hakkın dağıtılmasında ise soyluluk zenginlik gibi toplumsal tabakalaşmaya dayalı unvanların bir önemi yoktur. Devleti, yönetimi, mutluluk ve ikbali[2] temsil eden Vezir Ögdülmiş, hükümdar tarafından Odgurmış’ı davete gönderildiğinde aralarında geçen söyleşide: “Nereye gidersen git, yalnız iyi ol; soya ve asalete bakma, kendinde iyilik ara.” (D-3507: 621) demiş ve insanlar arasında soya ve asalete bakmadan sadece insan olduğu için iyiliklerle doğru yolun aranması gerektiğini didaktik bir şekilde belirtmiştir.
Anadolu’ya gelen Oğuz boyları, Türkistan’da yüzyıllar içinde geliştirdikleri hâkimiyet anlayışına göre, yerli halktan sadece itaat ve devlete sadakat istemişlerdir. Yerli halkı; ikinci sınıf halk, köle veya esir olarak tanımamışlardır. Onları, Allah’ın bir emaneti yani “Vediatullah” olarak kabul etmişler, adalet prensibi gereği kanunlar önünde eşit saymışlardır. Böylece devletin asli gayelerinden olan “İslam’ı tebliğ” vazifesi de bu yolla gerçekleştirilmiş olmaktadır. (Sığrı ve Ercil, 2007: 38) Bu mantık Kutadgu Bilig ’in bütününe hâkim olan mantıktır.
Kutadgu Bilig ’de sınıf ayrımı ve egemen bir sınıf yoktur. Aklı ve bilgisi olan her kişi devlet yönetiminin en üst kademesine kadar yükselebilir. Bilginin ve çağın şartları olan savaş gücünün tartışmasız hakimiyeti vardır. Başarılı bir komutan yada akıllı bir vezir olmak için güç ve bilgi en büyük etkendir. Önemli olan; tembel ve miskin olmamak, akıllı ve çalışkan olmak, bilgili olmaktır.
Yönetilenlerin, yönetenler üzerinde hakkının olduğunu kabul eden bir Karahanlı Türk toplumu ile Ortaçağ Avrupa’sında mavi kanunlarla yönetilen toplulukların aynı çağda yaşamış olduklarını bilmek bile hayret verici bir durumdur. Öğdülmiş hükümdara; “Kullar üzerinde beyin o kadar hakki var da, beyler üzerinde kulların hakki yok mudur?” (D-2953: 545) diye sorarak bu gerçeği eserinde vurgular. Doğan (2002a: 127, 128)’a göre: Yöneten-yönetilen arasındaki bu tür ilişki, Kutadgu Bilig ’in yazılmasından yaklaşık altı yüz yıl sonra Avrupa’da “toplum sözleşmesi” kuramı olarak ortaya çıkmıştır. Buna göre devletin varlığı, yöneten-yönetilen arasında yapıldığı varsayılan anlaşmada aranmalıdır. Doğan’ın Hobbes(1651) den aktardığına göre; doğal halde yasayan insanların birbirlerinin düşmanı olacağını, toplumsal düzen ve yasam güvenliği olamayacağını ve bu nedenle insanların bazı haklarından vazgeçerek devleti yarattıkları öne sürülmüştür. İste bu tür bir yaklaşımı, Hobbes’dan çok önceleri Yusuf Has Hacip’in dile getirdiği görülmektedir.
Yusuf, Kutadgu Bilig ’de yönetenler ve yönetilenler ayrımı yaptıktan sonra yönetilenler içerisinde meslek sahibi olmayan yani çiftçi ve esnaf olmayan, avam diye nitelendirdiği kesimle kurulması gereken ilişkilerde tedbirli davranılması gerektiğini çünkü bu kesimin meslek sahibi kişilerden farklı ve cahil oldukları için devlet yöneticilerine bazı nasihatlerde bulunmuştur; Yusuf Has Hacip’in avamı diğerlerinden ayıran en önemli özelliğin töre bilmemeleri usul ve kaidelere uymamaları olduğunu belirtir; “Avam halk görgüsüz olur; ilişkilerinde de ne töre, ne de usul vardır.” (D-4321: 745) buna rağmen, yine çağının çok çok üstündeki bir hümanizmle avam diye nitelenen kesime iyi davranmak gerektiğini öğütler. “Fakat yine bunlarsız iş olmaz; onlara iyi davran fakat arkadaşlık etme.” (D-4322: 745) “Avamın, kara halkın doğası her zaman kapkaradır; iyice dikkat et kendini karaya bulaştırma.” (D-4323: 745) diyerek bir çok kez eğitimli ve görgülü olmanın öneminden bahsetmiş, ayrıca “Tecrübeye dayanan ve yerinden hiç şaşmayan insan, kara halkın doğası hakkında ne der dinle.” (D-4326: 745) “Kara halkın kaygısı hep karnı içindir; onun çalışıp didinmesi hep boğazı içindir.” (D-4327: 745) “Birçokları bu boğaz uğruna canlarını vermiştir; şimdide kara toprak altında pişmanlıkla ateş yerler.” (D-4328: 745) “Kara halkın karnı doyarsa ileri geri konuşmaya başlar iyice itaat altına alınmazsa kendisi hakim olmaya kalkışır.” (D-4329: 747) “Ey kardeş, onlarla ille de ilişki kur; onların yiyecek ve içeceklerini eksik etme.” (D-4330: 747) “Onlara karşı yumuşak dil kullan, ne isterlerse ver; dikkat et veren alır ve kârından yararlanır.” (D-4331: 747)
Yusuf “Beyin emrini yerine getirmek raiyet için vaciptir; büyük küçük bunu duyan herkes bu emre riayet etmelidir.” (D-4999: 845) der ve yönetici Tanrı tarafından seçilen biri olduğu için ona itaat etmenin aynı zamanda dini bir görev olduğundan dolayı “Bu bey para ile satın alınmış köle bile olsa, onun hem kendisine hem de emrine riayet gösterilmeli.” (D-5000: 845) der ve itaati önerir.
Sabır ve sükunet bey için bir ziynettir;
Bunlar beyliğin başta gelen vazifeleridir.
(Örüglük, amulluk bolur begke körk
Bu beglik işirige bu ol bağu örk. B153-1988)
KUTADGU BİLİG’İN TÜRK DEVLET YÖNETİM GELENEĞİNE ETKİLERİ
Kutadgu Bilig gibi Siyasetnâme türünde ortaya konan eserlerde devlet anlayışı, hukukî idealizmin ötesinde objektif tarihi gelenek ve tecrübeler birikimine dayanan bir müessese olarak sunulmuştur (Menekşe, 2005: 2). Kutadgu Bilig ise bütün bu tarihi gelenek ve tecrübeleri devlet yöneticilerine aktarma gayreti güden bu kültür ve geleneklerin yazılı hale getirilmiş bir toplamı, yöneticileri nasihat yoluyla eğiten didaktik bir eserdir.
Olaylar tarihin tek kurucusu değildirler. Tarihi bir inceleme bir ölçüde nedenlerin incelenmesidir. Bu sebeple uygarlığın global bir nitelik kazanmaya başladığı dönem; MS 500 ile MS 1500’lere kadar olan dönemi kapsar ki bu dönem steplerin üstünlüğünü de kapsayan Asya bozkırlarındaki Türklerin başat güç haline gelişlerinin dönemidir (Sander, 1995: 16-21). Türk devlet yönetiminde de Kutadgu Bilig bir neden değil bir sonuçtur. Bu dönem Türk devletlerinin Ortaasya’dan Anadolu’ya, Avrupa’dan Arap yarımadasına kadar askeri bir medeniyet olarak, ülkeler alıp devletler kurdukları bir dönemdir. Kutadgu Bilig’de işte bu dönemde kaleme alınmıştır. Bu nedenle Kutadgu Bilig’i tek başına büyük bir medeniyeti şekillendiren eser olarak tanımlamak belki Kutadgu Bilig’i yüceltecek bir iddiadır ama büyük Türk devlet geleneğini ise dar bir çerçeveye sığdırmaya çalışmaktan başka bir şey olmayacaktır. Bu nedenle Kutadgu Bilig’in tek başına Türk devlet yönetiminde okyanusu besleyen büyük bir nehir olarak görmek daha doğru bir tespit olsa gerektir.
Kutadgu Bilig, Türk tarihinde yönetim uygulamaları ile ilgili en önemli eserlerden biri olup, yüzyıllar boyunca süren ve belli bir birikimi olan Türk yönetim kültürünü ve böylesine köklü bir devlet teşkilatını şekillendirmek için nasihatler veren bir eserdir. Bu mirası bünyesinde barındıran ve yönetimin adeta tüm yönlerini kapsayan diğer bir eser ise Şeyh Edebali’nin Osman Beye öğüdüdür ve Kutadgu Bilig’in 13.Yüzyıldaki örneği gibidir. Yönetim alanında liderlik, isteklendirme, iletişim, empati gibi bir çok unsurunu da içinde barındıran bir eser olarak hala tüm canlılığını korumaktadır. Bu ve bunun gibi farklı siyasetname eserlerinin kaynağının Kutadgu Bilig geleneğinden gelmiş olduğu ise aşikârdır. Şeyh Edebali’nin Osman Beye öğüdünde; Osmanlı Sultanının kendisine bağlı olanları, yani halkı “hoş dutmak”, onlara adaletli davranmak zorunluluğu bulunmaktadır. Bu nasihat Kutadgu Bilig’de, Siyasetnamelerde, Mevlana’da ve diğer bilge kişilerde hep tekrarlanan hükümdar-tebaa ilişkisinin nasıl olması gerektiğine işaret etmektedir. Bu da Kutadgu Bilig’in Türk devlet yönetimi sürecindeki kaynak havuz olma özelliğinin bir sonucudur. (Sığrı ve Ercil, 2007; s,46,48) Buradan da görüleceği üzere Kutadgu Bilig, kendisinden yüzyıllarca sonra yazılmış eserlerde bile etkilerini göstermekte, Selçuklulardan beyliklere; beyliklerden Osmanlı imparatorluğuna kadar, aynı yönetim kültürünün devam ettiği, tarihsel süreç içerisinde etkileri ile gözlemlenebilmektedir.
Yusuf, Kutadgu Bilig’in son kısmında Kutadgu Bilig’e ithafen: “Bu faydalı bir kitaptır ve hiçbir zararı yoktur, fakat birçok Türkler bunun faydasını anlamazlar” (B-15: 75) diyerek, belkide Kutadgu Bilig’in yüzyıllarca kayıp bir hazine olmasını ve keşfedilme sürecindeki Kutadgu Bilig’e yabancı kalmamızı, daha o günlerde gördüğünü beyitlerinde bize aktarmıştır. Türk yönetim tarihinin, gelenek ve kültürünün akıcı bir dille ifadesi olan Kutadgu Bilig’in, gün yüzüne çıkarılma sürecinde tamamen yabancıların ön planda olması ve bizim Kutadgu Bilig’in orijinallerinin fotokopisine bile, yüzyıla yakın bir süre sonra ulaşmış olmamız durumu anlatmaya kâfi olacaktır.[3]
Kutadgu Bilig’de, devlet yöneticilerinde aranan kişilik özelliklerinin günümüz yönetim sistemi ve özellikle siyaseti için lider ve yöneticilerde aranması çok büyük bir gereklilik olmuştur. Yöneticilerimizde aranan iyi hitabet ve etkileme sanatı diğer olumlu özellikleri geri plana itmiş, doğruluk, dürüstlük ve erdem gibi özellikler sadece siyasi kimliği olan kişilerin ölümünden veya siyaseti bırakmasından sonra hatırlanır olmuştur. Siyaset için her şeyin mubah görüldüğü günümüz şartlarında, aradan bin yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, bırakın tazeliğini kaybetmeyi, günümüz siyasi etiğinin onun yanında kendini eskimiş hissettiği, Kutadgu Bilig’e nasılda muhtaç olduğu, eseri bir kez okuyan herkese çok açık bir biçimde görünecektir.
Kültür Bakanlığı tarafından yapılan Kutadgu Bilig’in 1993 Tercümesinin sunuş kısmında, bu kıymetli eserin bütün Türk dünyasının ortak eserlerinden biri olduğu ve düşünce tarihi, siyaset bilimi açısından bütün insanlığın ortak mirası içerisinde bulunduğuna değinilmiştir (Kkb., 1993: 5). Bu mirası hakkiyle değerlendirip, kıymetinin farkına vararak, içindeki nasihatlere tüm yönetici ve siyasetçilerimizin vakıf olmasını sağlamak ancak Kutadgu Bilig’i hak ettiği manasıyla tanıyıp onu bir başucu kitabı haline getirmekle olacaktır.
Sonuç olarak İnalcık (2007; 259-271)’ın da belirttiği gibi; Kutadgu Bilig’deki en önemli nokta, hakimiyetin törü’den (kanun ve nizam) ayrılmaması, hatta hakimiyetin bizzat törü ve kut’dan ibaret olduğu görüşüdür ki bu eski İran devlet yönetim geleneğinde görülmeyen Türk yönetim kültürüne has bir durumdur. Türk devlet ananesinde törü, ilahi menşeli hâkimiyetten (kut) ayrılmaz. Bir kağan, hususiyle devlet kurucu Türk kağanı mutlaka bir törü koymalıdır. Orhon abidelerine göre, Kök Türk devletinin kurucusu Bumin Kağan tahta oturunca ”Türk milletinin ülkesini, törüsünü tanzim etmiş” ondan sonra dört tarafa hâkimiyetini yaymış ve imparatorluğu kurmuştur. Buradan da anlaşılacağı üzere Kutadgu Bilig bir hukuk devleti öngörmektedir. Burada Kutadgu Bilig, olmayan bir devlet yönetim kültüründen bahsetmez, bilakis var olan bir kültürün unutulmuş unutulmaya yüz tutmuş temel taşlarını yeniden gün yüzüne çıkarmıştır. O sadece var olan yönetim gelenek ve kültürünü diyalogları ile yazılı hale getirerek, kendinden sonra gelecek olan Türk devletlerine bir miras olarak bırakmış, aynı zamanda da bütün Ortadoğu ve Asya medeniyetlerine de bir kaynak sunmuş olduğu kendisine yani Kutadgu Bilig’e verilen farklı dilerdeki isimlerden anlaşılmaktadır.
Versan (1977)’dan aktaran Güler (2005; 16)’e göre ise Kutadgu Bilig; egemenliğin kullanılması konusunda zamanının şartlarına göre orijinal fikirler ileri süren ve iyi bir yönetimin temelleri olarak bir takım esaslar ortaya koyan, bir siyaset felsefesi veya bir kamu yönetimi kitabı olarak nitelendirilmektedir. Kutadgu Bilig’de ortaya konulan en önemli esaslardan birinin, yürütmenin fiilen vezirlere bırakılması, hükümdarın kanunların uygulanmasına ve adaletin yerine getirilmesine nezaret etmekle yetinmesi olduğunu belirtmektedir. Ona göre bu, bir devlet ve hükümet ayırımı olduğu kadar, bir bakıma da Locke ve Montesquieu’dan yüzyıllarca önce yapılmış bir tür kuvvetler ayrılığıdır. Bu sebeplerle: Kutadgu Bilig’i günümüz çağdaş demokrasisinin, kuvvetler ayrılığı ilkesinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin ilham kaynağı olarak, fikir babası olarak görmek çok yerinde bir girişim olacaktır. Kutadgu Bilig’in çağdaş dünyaya kazandırılmasından, yüzyıl sonra, ülkemize gelmiş olması ne kadar büyük bir eksiklikse, bugün Kutadgu Bilig’i hak ettiği yere koymamak ve onun engin görüşlerini gün yüzüne çıkarmamak, bizim için, bir o kadar büyük bir eksikliktir.
Her türlü yönetme faaliyetinin bilgi ve akıl üzerinden yürütülmesini öngören Kutadgu Bilig, çağdaş yönetim anlayışının yaklaşık 1000 yıl önceki fikir babasıdır. Öyle ki Yusuf’un Kutadgu Bilig’i; en az Machiavelli’nin Hükümdar’ı kadar ilgiye ve incelenmeye layıktır. Kutadgu Bilig bu konuda çalışan birçok araştırmacının da belirttiği gibi hala el sürülmemiş bir hazinedir. Bu hazinenin Türk devlet yönetimi ve siyaset mekanizmasının kullanımına sunulması ve toplumun her kesiminin faydalanmasının sağlanması için, Kutadgu Bilig üzerine daha derinlemesine bilimsel temelli çalışmalar yapılmalı, modern yönetim dilinde yorumlanarak, üniversitelerin yönetimle ilgili bölümlerinde bir ders olarak okutulmalıdır.
Kutadgu Bilig’in Karahanlılar Devletinin Türk yönetim kültürü açısından en az Osmanlılar kadar önemli bir kültür ve birikime sahip olduğunu hatta, Osmanlı yönetim kültürünün, Selçuklular vasıtasıyla Karahanlılar’dan büyük miraslar devraldığı, bu yönetim kültürünün oluşup olgunlaşmasında Kutadgu Bilig’in büyük katkılarının olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bunun en önemli delili Osmanlı Devletinin fikir babası olan Edebâli’nin Osman Bey’e nasihatinin Kutadgu Bilig çizgi ve anlayışında söylenmiş, dile getirilmiş olmasıdır. Kutadgu Bilig; dünya üzerinde kurulmuş en köklü medeniyetlerinden olan Karahanlı, Selçuklu ve Osmanlı devlet kültürlerinin oluşmasında Nizamül-Mülk’ün Siyasetname’sinden, Mevlana’nın Mesnevi’sine ve de Edebali’nin öğütlerine kadar, devletlere yön vermiş birçok temel esere fikir babalığı yapmıştır. Bu sebeple Türk devlet yönetim anlayışında, Kutadgu Bilig’in yadsınamaz bir etkisi ve önemi bulunmaktadır.
Akıllı Anlar ve bilgili bilir.
Hiç şüphesiz insan ölür ve bu dünya kalır..
(Ukuşluğ ukar ol biliglig bilir,
Ölür öz bu dünya siziksiz kalur. Kkb., A182-6430)
Bu Çalışma Talat KAYALAR’a Ait Kütahya Dumlupınar Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsünde Tamamlanan BİR SİYASETNAME OLARAK KUTADGU BİLİG’İN TÜRK DEVLET YÖNETİMİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ İsimli Yüksek Lisans Tezinden Derlenmiştir.
Özet Kaynakça
DİLAÇAR, Agop, (1995), Kutadgu Bilig İncelemesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara
TOGAN, Zeki Velidi, (1981), Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul
ANAT, H.Yakup, ve ALMAZ, Ahmet, (2003), Karahanlılar Tarihi, Oku Yayınları, İstanbul
ERCİLASUN Ahmet B., (1984), Kutadgu Bilig Grameri, Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Yayınları, Ankara
TANERİ, Aydın,(2004), Türk Devlet Geleneği, Dün-Bugün, MEB Yayınları, Ankara
GÜLER, Birgül ve KESKİN, Nuray, (2005), Devlet Reformunu Tarihten Çalışmak, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Tartışma Metinleri, No:88 Ankara
ALTUNÖZ, Yavuz, (2005), Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i ve Nizamü’l-Mülk’ün Siyasetnamesi Işığında Türk Hakimiyet Anlayışı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ
KAFESOĞLU, İbrahim, Ahmet ARDEL, ve Akdes N. KURAT (1992), Türk Dünyası El Kitabı, Coğrafya, Tarih, Cilt I, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara
SIĞRI, Ünal ve ERCİL, Yavuz, (2007), Türklerde Yönetim Gelenekleri ve Türk Yönetim Tarihi, IQ Kültür Sanat Yayınları, İstanbul
HAS HACİP, Yusuf, (1993), Kutadgu Bilig, Kahire Nüshası, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
HAS HACİP, Yusuf, (1994), Kutadgu Bilig II, Arat, Reşit Rahmeti, (Çev.), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
HAS HACİP, Yusuf, (2006), Kutadgu Bilig, Arat, Reşit Rahmeti, (Çev.), Kabalcı Yayınevi, İstanbul
[1]Bkz. Otto Alberts Die Aristotlische, Philosophie in der Türkischen, Literatur Des ,XI. Jh Halle , 1900: 27; (Barthold’un sözleri Konferanslarından, 12 Vorlesungen s.135)
[2] Bkz. Kkb.: 1155, İkbal :Baht, talih, saadet.
[3] Kutadgu Bilig’i, Viyana nüshasından yararlanarak yazdığı bir makale ile bilim dünyasına ilk tanıtan bilim adamı; (1825) Amedee Jaubert’dir. Eser üzerinde daha sonra Vambery, Radloff ve daha bir çok Türkoloji bilgini çalışmıştır. (H.Wamberly 1870; W.Radloff 1910 ve Arat, 1947’den aktaran Kudret: 1995)
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 639310
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.